TELEVİZYON görüntüleri ve bunlara ilişkin sesleri elektrik dalgalarıyla uzağa iletme işlemi ve bu işlevi yapan aygıt. Bu iletim, iletilecek görüntüyü oluşturan noktaların her birinin parlaklıklarıyla orantılı elektrik işareti haline getirme ve sonra görünür kılma ilkesine dayanır. Ne var ki her noktayı zaman içinde yalnız parlaklık değişikliğine göre değil, her birinin görüntüdeki durumuna, konumuna göre de vermek esastır (senkronizasyon). Ayrıca bir görüntü için ne kadar çok nokta kullanılırsa görüntü o kadar ince ve ayrıntılı olur.
Elektronik bir kamera bir görüntüyü yüzlerce satıra ayırır, bu satırların her biri de yüzlerce noktadan oluşur. Görüntünün boyutlarını ve noktaların sayısını gözün kararlılık açısı (alfa açısı) ile bir görüntüyü gözün tümüyle görebilme açısı (8° 40’) belirler. Avrupa standardında (Türkiye televizyonu da öyledir) bir görüntüde 625 satır ve her satırda 830 nokta vardır.
Verici kamera noktalardan oluşan bu satırları, ardışık olarak sırayla radyo dalgaları aracılığıyla yukarda soldan başlayarak aşağıda sağda bitecek şekilde iletir. Sonra televizyon alıcısı aynı işlemi tersine bir çevrimle ekranına yansıtır. Böyle satır satır vermeye tarama denir.
Işığın ya da görüntünün gözdeki duyumu 1/15 saniye kadar devam ettiğinden, televizyonu besleyen kent elektrik akımının 50 Hz frekansı da göz önüne alınarak televizyonda bir saniyede 25 görüntü geçilir. Görüntünün titreşmemesi, daha doğrusu yıldız gibi pırıldamaması için önce tek satırlar, sonra çift satırlar tarama: Buna aralıkla tarama denir. Böylece şebeke akımı ile tram senkronizasyonu arasındaki girişim (enterferans) olması önlenmiş olur.
Alıcının ekranı, ışıkla elektriklenebilme özelliği taşıyan bir maddenin yüzbinlerce mikroskobik taneciğiyle örtülü yalıtkan bir levha halindedir. Bu ekran kameranın alıp gönderdiği satırlardaki noktaları parlaklık farklarına, daha doğrusu ışık dalga boylarına göre yansıtır.
Televizyon dalgaları dağ tepe gibi yüksek engellerle karşılaşınca ufkun ötesine geçemez. Bu yüzden televizyon dalgalarını ülkenin her yanına iletebilmek için ara vericiler kurulur. Televizyonda görüntü ile birlikte verilen ses sürekli görüntünün vericisinden farklı bir verici ile yayınlanır. Bu vericinin gücü görüntünün görülebildiği bölgeye göre hesaplanır ve genellikle görüntü vericisinin gücünün 100’de 25’i kadardır.
Renkli televizyon
Renkli televizyon da siyah-beyaz televizyonla aynı esasa göre çalışır. Görüntüdeki renkler kabaca üç renkte (kırmızı, mavi, yeşil) alınır ve her biri nispeten dar bir bant (dalga şeridi) üzerinden yayınlanır. Bu renkler alıcıda ekrana yansıdığı zaman birbirine karışarak kendi salt renklerinden başka kahverengi, sarı, turuncu gibi ara renkleri de verir.
Televizyonun geçmişi çok eski değildir. Çok küçük bir görüntüyü mekanik tarama sistemiyle uzağa iletmeyi 1926 yılında İskoçyalı bilgin John L. Baird başarmış, Rus bilgini Vladimir K. Zworykin’de bu alanda elektronik gelişmeler sağlamıştır. İlk sürekli televizyon vericisi 1929’da İngiltere’de çalışmaya başlamış, 1937’de de Paris’te Eiffel Kulesi vericisi buna katılmıştır. Televizyonun halk kütlelerine kadar yaygınlaşması ancak 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllarda gerçekleşmiştir.
Türkiye’de televizyon yayını Avrupa ve batıdan çok sonra 1960’lı yıllarda başladı. 1968’de Ankara’da haftada üç gün yayınla işe başlayan TRT Televizyonu sonraki yıllarda tüm yurt yüzeyine yayın yapar duruma geldi. 1982 yılında da renkli televizyon deneme yayınlarına başlandı.