RÖNESANS 15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa ülkelerinde sanat, edebiyat, bilim ve teknikte oluşan yenilik ve ilerleme. Avrupa ülkelerinde 14. yüzyılın sonlarına doğru, yeni bir sosyal sınıf ve dünya görüşü oluşmaya başlamıştı. Bilimsel, teknik ve ekonomik gelişmelerin ürünü olan yeni bir sınıf (burjuvazi), derebeylik düzenini etkileyecek güce ulaşmış bulunuyordu.
Batı ve Orta Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan bu yeni sınıf, kendisiyle birlikte kendi gelişmesi için gerekli koşulları da oluşturmaktaydı. Oluşan yeni ekonomik düzen, ortaçağ devlet bütünlüğünü dağıtarak ulusallaşmayı zorunlu kılıyordu. Ekonomik egemenliği elinde tutan derebeylik ve Roma Kilisesi ile yeni sınıf arasındaki çıkar çatışması da ekonominin dinden ayrılarak bağımsız duruma gelmesini gerektiriyordu. Bu gereklilik, çok geçmeden, derebeyliği destekleyen Roma Kilisesi’nin yerine Reform hareketinin (Luther, Calvin vb.) getireceği, yeni bir ekonomik düzenin (burjuva kapitalizmi) temellerini atmak üzere, Protestanlığın geçmesini sağlayacaktı.
Yeni ekonomik ilişkiler, yeni bir altyapı hazırlıyor ve bu altyapı; üstyapının tüm değerleriyle (din, devlet, eğitim, sanat, vb.) karşılıklı etkileşerek yeni bir dünya doğuyordu. İşte bu yeni doğuşa, geniş anlamda, “Rönesans” adı verildi. Ancak genellikle tarihçiler, Rönesans’ı dar anlamda “antik çağ üstüne yapılan incelemelerin yenilenmesi” olarak tanımlar ve onun 1453’te (İstanbul’un alınması) ya da 1517’de (Reform’un başlangıcı) başladığını yazarlar.
Felsefi açıdan Rönesans’ın temel niteliği, insancılık (hümanizm) akımıdır. İnsancılık, insanın özünü ve evrendeki yerini araştırır; ortaçağın metafizik dünya görüşü, artık, bireyci dünya görüşüne ve “inanan insan” da yerini “düşünen insan”a bırakmıştır. Bu yeni insan, kendisine yüzyıllar boyunca gözü kapalı olarak öğretilen tüm bilgilerden kuşkulanan insandır.
İnsancılık, bireycilik ve kuşku, Rönesans’ın zorunlu sonuçlarıdır. Ayrıca bu yeni insan bilgili ve çok yönlüdür; hem yönetici, hem de bilim ve sanat adamıdır. Irk, kavim, lonca, parti ve aile bağlarından kopmuştur; başkalarından farklı bir kişi olmaya çalışmaktadır. Kişisel buluş ve başarılar toplumları etkilemeye ve yönlendirmeye başlayarak bilim, sanat ve teknik giderek halkın malı olmaktadır. İtalya’da başlayan ve zamanla Avrupa’nın diğer ülkelerine de yayılan Rönesans hareketi, ortaçağın bütünsel Avrupa kültürünü parçalamakta ve ulusal nitelikte değişik kültürlerin doğup gelişmesine neden olmaktadır.
İnsanoğlu hem kendini, hem toplumu, hem de çevresini (doğayı, evreni) tüm nitelik ve özellikleriyle tanımak istemektedir artık: Rönesans döneminde keşif ve buluşların çok yaygın bir duruma gelmesi, bu isteğin ürünüdür. Yeni insan, yeni bir toplum ve yeni bir dünya yaratmaktadır.
Bilim ve teknik alanında özellikle 16. yüzyılda çok büyük gelişmeler sağlandı. Matematik, astronomi ve biyolojide dev adımlar atıldı; örneğin insan vücudunun incelenmesi sonucunda kanın küçük dolaşımı bulundu, güneş sisteminin bilimsel açıklaması yapılarak bu sistemin merkezinin Dünya değil, Güneş olduğu kanıtlandı. Değişik bir Avrupa yaratan Rönesans, Avrupalıların her yönde uygarlıkta hızla ilerlemelerini sağladı: Düşünce özgürlüğü, sanatta yenilik, sürekli bir inceleme ve öğrenme tutkusu, bilim ve teknikte gelişme, keşifler.
Bütün bunlar, Avrupalıları öteki halklara üstün bir duruma getirdi. Avrupa’nın uluslaşan ve farklı toplumlar oluşturan halkları birbirleriyle savaştıkları halde ilerleme durmadı. Eğitim yaygınlaştırıldı; çoğulcu bir yönetim oluşturuldu. Bilimsel ve teknik başarılar, sanayinin gelişmesini sağladı: Fabrikalar kuruldu; zenginlik arttı, sağlık koşulları düzeldi; nüfus günden güne çoğalmaya başladı. Ordularını yeni yeni silahlarla donatan ve yeni savaş gemileri yapan Avrupalılar, coğrafya keşiflerinin de yardımıyla büyük sömürgeler ele geçirdiler ve sömürgelerden sağlanan hammaddelerle kendi ülkelerinde Sanayi Devrimi aşamasına zemin hazırladılar.