PSİKANALİZ bilinç altında bulunup kişide ruh, hatta vücut bozuklukları doğuran anı, istek ve imgeleri bilinç alanına çekerek zararsız kılmayı öngören ruh doktorluğu yöntemi. Bu yönteme “Ruh çözümlemesi” anlamına gelen psikanaliz adı Sigmund Freud tarafından verilmiştir.
Başlangıçta yalnız akıl ve ruh hastalıklarının tedavisi için öngörülen psikanaliz günümüzde yaşamın tüm alanlarını etki altına almıştır denebilir. Yalnız insan bilimlerinde değil edebiyatta, sanatta ve siyasette de yankı bulmaktadır.
Freud, o zamana dek başvurulan hipnoz yöntemini terk ederek hastanın tedaviye serbestçe katılmasını sağladı: Hastanın hiçbir eleştiri, kaygı ve korku duymadan aklına ne gelirse serbestçe anlatmasını önerdi. Böylece ruh hastalığının nedenini hastada bilinçli olarak ortaya çıkarma amacını güdüyordu.
Çünkü hipnoz halindeki hasta, anlattıklarıyla hastalığının nedenini ortaya koyuyordu, ancak hipnozdan uyanınca bunun bilincini de yitiriyordu. Hastalığın nedeni, kişinin unutmak istediği, aklına getirmek istemediği bir olay, bir istek ya da korku olabilir. Kişi bunu serbestçe ve bilincinde olarak doktora anlattığı zaman unutma isteğini yenmiş ve iyileşme yoluna girmiş demektir.
Bu yöntem giderek hastaların birbirleriyle konuşup görüşmelerine dayanan küme psikanalizine kadar yaygınlaştı. Psikanaliz yönteminde genellikle görüş birliği vardır, ancak ruh ve akıl hastalığının, ruhsal bunalımın ve çatışmanın kökeni hakkında uzmanlar arasında tam bir görüş birliği yoktur. Freud’a göre insan ruhsal yapısı üç basamaklıdır: Bilinçaltı, benlik ve üst benlik.
Kişi hoşuna gitmeyen düşünceleri bilinçaltına atar. Bu üç öğenin karşılıklı etkileri insanda kişiliğin biçimlenmesini sağlar. Ruh ve akıl hastalığının nedeni bunlar arasındaki çatışma ve bundan doğan bunalımdır. Bilinçaltına itilen ve unutulmak istenen olguların temelinde de cinsel yaşam ve dürtüler yatar.
Freud’un ardıllarından bazıları bu görüşten ayrılarak kendilerince yorumlar getirdiler. Adler (1910) ruhsal bunalımın kökeninde aşağılık kompleksi bulunduğunu öne sürerken, Jung (1914) psikanaliz tedavide hastadan çok doktora, hastalık nedenlerinde geçmişten çok yaşanan zamana önem verilmesi gerektiğini öne sürdü.
Psikanaliz 1. Dünya Savaşı sonrasında uluslararası bir yaygınlık ve ilgi konusu oldu. Anglosakson ülkelerinde (ABD ve İngiltere) diğer Avrupa ülkelerindekinden daha çabuk gelişti. ABD’de psikanaliz kişiliğin güçlendirilmesinde üstün bir eğitim ve tedavi yöntemi ve bir topluma uyum sağlama tekniği haline geldi. Refah toplumlarının karşılaştığı ruhsal sorunlar arttıkça psikanaliz de rağbet buldu. Ne var ki Freud’un ortaya koyduğu bu tedavi yöntemi çok uzun sürelidir. Her biri ortalama 30 dakika olmak üzere haftada en az iki en çok çok dört seansla yıllar sürebilir. Bu nedenle de çok pahalı bir tedavidir.