Pakistan nerede hangi kıtada nasıl bir ülke? tarihi hakkında bilgi

PAKİSTAN Asya’nın güneybatısında devlet. Yüzölçümü 803.943 km2, nüfusu 212,2 milyon, başkenti İslamabad. Güneyde Umman Denizi kıyısında başlayan Pakistan toprakları İndus Irmağı’nın iki yanında uzanan ve İndus’un kollarıyla sulanan alüvyonlu ovalarla kuzeye dogru giderek yükselir. Denizden yaklaşık 1.700 km uzaktaki kuzey sınırı, Himalaya ve Karakurum dağlarının batı ucundaki yüksek doruklara dayanır. Himalayaların aşağısındaki ovalar akarsularla parçalanmış yarı çöl alanlardır. Batıda geniş İndus Vadisi’ni, ırmağa paralel ilerleyen bir dizi sıradağ izler. Pek yüksek olmayan bu sıradağlar yer yer boğazlar ve yüksek yaylalarla bölünmüştür. Ülkenin doğusunda boydan boya Hindistan, batısında ve kuzeybatısında İran ile Afganistan bulunur.

Musonlardan çok az etkilendiği için Pakistan’ın iklimi genellikle kuraktır. Himalaya eteklerindeki bol yağış alan kesimler dışında hiç bir yerde yıllık yağış miktarı 500 mm’yi aşmaz. Tar Çölü’nde ise bu miktar 100 mm’nin altına düşer. Ülkenin egemen bitki örtüsü bozkır bitkileridir. Yalnız İndus Irmağı ile kollarının yakınındaki sulanabilir alanlar bol verimlidir.


Nüfus. Pakistan, Türkiye büyüklüğünde olmasına karşın, nüfusu Türkiye’nin iki katı kadardır. Nüfusun çoğunluğu İndus Ovası’nda toplanmış durumdadır, öyle ki bu kesimde km2 başına 500 kişi düşer: Buna karşılık çevre dağlarda ya da çöl kesiminde nüfus çok seyrektir. Doğum oranındaki yükseklik nedeniyle nüfus artış oranı oldukça yüksektir. Kentleşme oranı ise düşüktür, halkın dörtte üçü kırsal kesimde yaşar. Bununla birlikte sömürge döneminde başlamış olan hızlı bir kentleşme süreci vardır, günümüzde sanayinin gelişmesi de bu hızı artırmaktadır. Ülkede nüfusu 100.000’in üstünde olan kentlerin sayısı yirmiden fazladır. Nüfusu kalabalık en büyük kentlerden bazıları şunlardır: Karaçi, Lahor, Lyalpur, Haydarabad, Rawalpindi, Multan, Gucranvala, İslamabad.


Pakistan’da halkın yüzde 97’si Müslüman yüzde 3’ü Hindu, Hıristiyan, Budist ve diğer dinlerdendir. Devletin resmi dili Urduca ancak halkın yüzde 10’u tarafından konuşulur ve Hinducadan pek az farkı vardır. Yönetim ve ticaret dili olarak İngilizce de çok yaygın olarak kullanılır. Etnik topluluk ve dil olarak başlıca dört grup vardır:. Yüzde 66 Pencabi, yüzde 13 Sindi, yüzde 4 Peştu (Patan) ve Belici. Ayrıca daha başka yerel diller de vardır.


Ekonomi. Pakistan az gelişmiş bir ülkedir. Çalışan nüfusun büyük bir bölümü tarımla uğraşır. Dağlık bölgelerde tarım, ancak elverişli sulak ve çukur alanlarda yapılır. Dağ yamaçlarında ise koyun sürüleri beslenir. Tarım alanlarının en verimlisi İndus Ovasıdır. İngiliz yönetimi döneminde İndus Irmağı üzerinde, özellikle Pencap ve Sind’de yapılmış olan barajlar sayesinde ovanın bazı yerleri sulanabilmekte ve buralarda yılda iki kez ürün alınabilmektedir: Kışın arpa ve buğday, yazın aynı tarlalarda güneyde pirinç, kuzeyde darı. İhracat ürünü olarak da pamuk ve şeker kamışı üretilmektedir.


Barajlardan sağlanan hidroelektrik ve Belucistan’dan elde edilen doğal gaz, gelişmekte olan sanayi için gerekli enerjiyi sağlamaktadır. Yeraltı zenginliğinde kömür, krom ve mücevher taşları başta gelir. Kurulmakta olan tekstil, kimya, makine sanayileri, ülke ekonomisinde önemli yer tutan el sanatlarının yerini almaya başlamıştır. Bununla birlikte üretim büyük ölçüde ihracata bağlı olduğundan ekonomi duyarlı bir denge üzerine kuruludur. Teknoloji ve sanayi ürünlerinin yanı sıra bir bölüm sanayi hammaddesinin de dışardan satın alınması gerekmekte, buna karşılık dış ticaret sürekli açık vermektedir. Bangladeş’in bağımsızlığını kazanmış olması (eski Doğu Pakistan) ülkeyi önemli bazı ihracat ürünlerinden yoksun bırakmıştır.


Tarih. 8. yüzyılda Araplar İslamiyet'i Pakistan’ın batı bölgelerine kadar yaydılar. İki yüzyıl sonra kuzeyden Hayber Geçidi’nden aşağı inen İslam orduları bu kez de kuzeyde milyonlarca kişiyi Müslüman yaptılar. 13. yüzyılda İslam Bengal yöresini sardı (Bangladeş). Hindistan Yarımadasındaki İslam kültürü Hint-Türk İmparatorluğu zamanında (1526-1857) daha da yaygınlık kazandı. İngiliz yönetimi zamanında, İngilizlerin “böl, parçala, öyle yönet” siyaseti Müslüman kütlelerle Hindu kültürünün kaynaşmasını önledi. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra İngiliz sömürge yönetimi (1857-1947) sona erince, İngiliz yönetimine karşı Hindu Kongre Partisi ile birlikte mücadele eden Müslüman Birliği arasında ayrılık baş gösterdi. Muhammed Ali Cinnah’ın yönetimindeki Müslüman Birliği Hindistan’dan ayrı bağımsız bir devlet kurmak istedi. Kongre Partisi de bunu kabul edince, Müslümanların çoğunlukta bulunduğu eyaletlerde (Doğu Bengal, Sind, Belucistan) Pakistan Devleti kuruldu. Yerel yönetimlerin istedikleri tarafa katılma ilkesi kabul edilmesine karşın bu ilke iki yer için geçerli olmadı. Hindistan, Haydarabad ve Keşmir eyaletlerini kendisine kattı. Bu da Pakistan ile Hindistan’ın arasının açılmasına ve daha sonra kanlı savaşlara yol açtı.


Pakistan iki bölümden oluşuyordu: Batı Pakistan ve ondan 1.700 km uzakta doğuda bulunan Doğu Pakistan (günümüzdeki Bangladeş). Birbirinden bu kadar uzak iki eyaletin tek bir devlet olarak yönetilmesi büyük güçlükler doğurdu. Yönetimde sürekli Batı Pakistanlılar bulunuyordu. Bu nedenle devlet gelirlerinin çoğu da batıya harcanıyordu. Doğulular içişlerinde özerklik istediler, bu kabul edilmeyince bağımsızlık hareketleri başladı. Avami Partisi’nin önderliğinde başlayan ayrılık hareketi Batı Pakistan’ın şiddete başvurmasına yol açtı. Avami Partisi kapatıldı, ülkede sıkıyönetim ilan edildi. Ancak alınan bütün önlemler sonuç vermedi. Hindistan’ın da desteği ile Doğu Pakistan bağımsız bir devlet oldu ve Bangladeş adını aldı.


Bu olaylar Pakistan’da da karışıklıklara yol açtı. Olaylardan sorumlu tutulan Cumhurbaşkanı Yahya Han bir darbe ile devrildi. Darbeciler, Pakistan Halk Partisi başkanı Zülfikar Ali Butto’yu başa geçirdiler (1971). Yapılan yeni anayasada sivil hak ve özgürlükler kabul edildi. Ancak Butto’nun halkçı ve sosyal adaletçi yönetimi tutucu ve dinci grupların tepkisini çekmekte gecikmedi. 1977 seçimlerinde doruğa ulaşan muhalefet, seçimi kazanamamasına karşın Butto yönetimini sarstı. Genelkurmay Başkanı Ziya Ül-Hak liderliğinde yapılan darbe ile yönetim el değiştirdi. Olaylar 1978 sonlarında Butto’yu ölüme götürecek boyutlara ulaştı. Butto, 1974’te siyasal karşıtlarından birini öldürttüğü gerekçesiyle Yüksek Adalet Mahkemesi tarafından ölüme mahkum edildi ve dost devletlerin af dileklerine karşın 1979’da İslamabad’da asıldı.


Yeni yönetim tam bir İslamlaşma siyaseti uygulamaya girişti. Gerek ceza, gerek vergi alanında Kuran hükümleri ve İslam hukuku uygulamaya kondu, faizin kaldırılması öngörüldü. Eğitim ve öğretim de şeriat hükümlerine göre düzenlenmeye başlandı. Ülkede bozuk olan ekonomik durum, Sovyetlerin Afganistan’ı işgali üzerine kaçıp sığınan mülteciler yüzünden daha da sarsıldı. Körfez emirliklerinin, Suudi Arabistan’ın ve Birleşik Amerika’nın yardımlarına karşın ekonomik güçlükler günümüzde de sürmektedir.