OTOMOBİL içten yanmalı, elektrikli bir motor ya da gaz türbiniyle hareket eden taşıt. Başlangıçta otomobil, o dönemde iyi bilinen tek enerji kaynağı buharla hareket etmekteydi. Bu konuda ilk deneyi 1771'de Fransız mühendisi Cugnot üç tekerlekli bir araba üzerinde yaptı. Daha sonra İngiltere’de sırasıyla Griffth (1821), Hill (1824) ve Hancock (1831) buharlı posta arabalarını yaptılar. Fakat lokomotifler için kullanışlı olan buhar motorunun, hafif ve kolaylıkla manevra yapabilecek taşıtlara elverişli olmadığı yapılan deneyimler sonucunda çabuk anlaşıldı.
Bunun üzerine yeni deneyimlere girişildi ve gerçekleştirilen çeşitli mekanizmaların yanı sıra, 19. yüzyılın sonuna doğru, içten yanmalı benzin motoru yapıldı. Bu alandaki, buluşlar ve gelişmeler oldukça hızlı bir biçimde, birbirini izledi: Belçikalı Etienne Lenoir “havagazı-hava karışımının yakıt olarak kullanımı’’ üstüne bir berat aldı (1860); Fransız Beau de Rochas, dört zamanlı patlama çevrimini buldu (1862); Alman Otto, gazla çalışan dört zamanlı bir motor yaptı (1876); Alman mühendisi Gottlieb Daimler, tek silindirli motorunu geliştirdi (1885) ve yurttaşı Carl Benz, ilk üç tekerlekli arabasını gerçekleştirdi (1886).
1890’dan itibaren, hemen hemen aynı dönemlerde, Daimler ve Benz Almanya’da Peugeot, Panhard, Levassor ve De Dion-Bouton Fransa’da, Duryea ve Ford ABD’de, Bernardi ve Lanza İtalya’da otomobillerin ilk örneklerini ve motorunu yaptılar. Günümüzün otomobillerinden dış görünümleriyle ayrılan bu ilk motorlu taşıtlar, gelişmemiş karoserleriyle atsız faytonlara benziyordu. Bunlarda aerodinamik, kararlılık, süspansiyon, frenleme ve vites, bisiklet tekniğine dayanmaktaydı. Otomobil üreticisi, yalnızca motorla donatılan bir şasi önermekte ve alıcının isteğine uygun bir modelin yapımını karoserciye bırakmaktaydı.
Otomobil yapımı alanında kısa zamanda daha başka önemli ve büyük gelişmeler sağlandı: Michelin, 1895’te, şişirilen lastiği buldu; 1900’de Bosch, yüksek gerilimli akımla ateşlemeyi gerçekleştirdi ve seri üretime geçildi. Seri üretilen ilk otomobili Oldsmobile şirketi çıkardı (1901); fakat bu alandaki ilk büyük seri üretim Ford şirketi tarafından gerçekleştirildi: Ünlü “Ford T” modelinden on beş milyon tane üretilerek piyasaya sürüldü (1908). 1923’te İtalya’da Lancia, Budd yöntemine göre taşıyıcı karoseri yaptı ve böylece, bütün mekanik organların bağlandığı ağır şasi ortadan kalkmaya başladı. 1936’da ABD’de Warner şirketi, otomatik vites kutusunu üretti. 1953’te diskli frenle donatılan bir “Jaguar”ın Le Mans yarışını kazanması üzerine, bu fren çok kısa bir sürede sürat arabalarının donanımları arasına girdi.
Bugün Avrupa’da otomobillerde kullanılan kasa genellikle tek parçadan oluşmaktadır; ABD’de ise, orada üretilen motorların gücüne daha uygun bir yöntem olan, kasayı şasi üstüne bağlama yoluna gidilmektedir. Otomobillerde dört itici (motris) tekerlek kullanımı, rekabete yönelik bir durumdadır. Bu değişiklikler dışında, otomobil üretiminde aynı yapım ilkesi ya da yöntemi uygulanır: Bir otomobil genel olarak karbüratörle beslenen bir motor aracılığıyla hareket eder; motorun hareketi, kavrama düzeneği ve vites kutusu yoluyla iletilir. Direksiyon, tekerlekleri sağa sola döndürmeye ve ön takımı yönlendirmeye yarar. Süspansiyon, hareket halindeki taşıtın salınımlarını sönümleme olanağını sağlar. Bunlara, tekerlek ve lastikler, elektrik donanımı vb. düzenekler eklenir. Ayrıca, trafiğe çıkan her arabanın önünde ve arkasında sicil numarasını, hangi ülkeye ve hangi yönetim bölgesine bağlı olduğunu gösteren levhalar (plaka) bulunur.