ORMAN ağaçlarla örtülü geniş alan ve bu ağaçlarla öteki bitkilerin, çeşitli canlıların oluşturduğu bütün. “Orman” denildiğinde, insanın aklına genellikle küçük köy korulukları ya da büyük ve sık ağaçlarla kaplı geniş alanlar gelir. Gerçekte orman; tabanda yaşayan bakteriler, mantarlar ile birlikte türlü bitkilerin, otların, ağaççıkların ve gökyüzüne doğru uzayıp giden çok büyük ağaçların oluşturduğu doğal bir canlılar topluluğudur. Ormanda bulunan canlılardan her birinin varlığı ve gelişmesi, bütün ötekilerin varlığına dayalıdır.
Temel öğesini büyük ağaçların oluşturduğu bu karmaşık canlılar topluluğunun durumu, ağaçların türleri ve oluşan orman tipleri iklim, toprak, toprakaltı, hayvan ve insan etkenlerine bağlı olarak pek çok değişiklikler göstermektedir. Ayrıca ormanların varlığı, birtakım uygun koşulların varlığını gerektirir. Örneğin suyun yeterli olmadığı yerlerde orman yetişmez; çöllerde ve kutup bölgelerinde ağaç bitmez. Çünkü ağaç, toprakta ancak bol su bulduğu zaman gelişebilir. Topraktaki suyun, havadaki nemin bolluğu ve bu sayede yağan yağışlar, ısı gibi etkenler bazı enlemlerde dünyanın az ya da çok sürekli kuşaklar halinde ormanlarla kaplanmasını sağlamıştır; insanoğlunun yıkıcı etkisi ormanlık bölgelerin kapladığı alanı daraltmaktadır.
Uygun iklim (yağış, nem, sıcaklık) ve toprak koşullarının ürünü olan ekvator ormanları bunun en güzel örneğidir. Çok yağış isteyen (yılda en az 1.500 mm) balta girmemiş gür ekvator ormanlarının yanı sıra ılıman iklim kuşağının yarı gür ılıman ormanları ve Akdeniz ikliminin kışın soğuğuna, yazın da kurağına dayanabilen küçük, cılız ağaçlardan oluşan Akdeniz ormanları ile taygalar başlıca orman tipleridir.
Yeryüzünde nüfus artışına koşut olarak, kerestelik (yapı işleri, ev eşyaları) ve yakacak odun gereksinmesinin hızla artması sonucunda, kendiliğinden yetişen ormanlar azalmaya ve bazı yerlerde büsbütün ortadan kalkmaya başladı. Bu durum üzerine, birçok ülkede planlı ormancılığa girişilerek ormanların varlıkları korunmaya çalışıldı. Bu amaçla, önceleri en çok aranan ağaçlardan ekime elverişli olmayan yerlerde dahi yeni ormanlar yetiştirildi ve bu ormanlardaki ağaçlar, yeterince gelişip büyüdükten sonra bütün ağaçlar kesilip götürüldü.
Fakat bu tek yönlü yöntemle yetiştirilen ormanlarda doğal denge bozulduğu için, ormana zarar veren kurtlar, böcekler vb. olağanüstü çoğaldı ve bunların saldırısına uğrayan ağaç gövdeleri kereste yapmaya elverişsiz duruma geldi. Bu nedenle bu yöntemin uygulanması durduruldu. Şimdi, doğayı yansılama yoluna gidilmekte ve çeşitli ağaçlardan oluşan ormanlar yetiştirilmektedir.
Türkiye’de ormancılık ve ormanları kollayıp koruma işine Tanzimat Fermanı ile başlanmıştır; fakat gerek Osmanlı imparatorluğu döneminde gerek Cumhuriyet döneminde ormanlarımız gerçek anlamda korunamamıştır. Cumhuriyet döneminde, ormanların işletilmesi, korunması ve ağaçlandırılması konusunda çeşitli yasal düzenlemeler yapıldı; fakat politik nedenlerle, bu konuyla ilgili olan yasalar 1960’lara kadar uygulanma olanağını bulamadı. 1961 Anayasası’nda ormanlara ve ormancılığa ilişkin hükümler konuldu; 1969’da da Orman Bakanlığı kurularak, ormancılık tam bir güvenlik ve hizmet anlayışına kavuşturuldu. Bugün, geçmiş yıllarda yarınları düşünmeksizin yok edilen orman alanları ve kalıntıları korunarak geliştirilmeye çalışılmakta ve tarıma elverişli olmayan yerlerin ağaçlandırılması için çaba harcanmaktadır. Fakat orman köyleri için yeni gelir ve geçim kaynakları sağlanmadıkça orman sorununun çözümlenmesi olası değildir.
Bu alanda güdülen amaçlara ulaşabilmek için, aynı zamanda ormanların değerini ve önemini yurttaşlara kavratmak gerekir: Kerestesi, yakacak odunu, reçinesi, meyveleri ve öteki yan ürünleriyle orman büyük bir gelir kaynağıdır. Ayrıca orman, yeraltı ve yerüstü sularını düzenler, toprakta suyu depolar, toprak aşınmasını önler; toprak kaymalarına, çığlara ve rüzgara engel olur; yurdu güzelleştirir, gezi ve eğlence (avcılık) olanakları sağlar.