Köroğlu kimdir nerelidir destanı nedir gerçek mi ne zaman yaşamıştır? hayatı ve hikayesi hakkında bilgi

KÖROĞLU 16. yüzyılda yaşadığı sanılan ünlü halk ozanı ve kahramanı. Köroğlu Destanı denen öyküleri ve maceraları Orta Asya’dan Tuna boylarına kadar halk arasında yaygındır. Gerçek bir kişi olup olmadığı, gerçek kişiyse nerede yaşadığı kesin olarak belli değildir. 16. yüzyıl başlarında Anadolu’da Köroğlu adında ünlü bir celali eşkiyasının yaşadığı bilinmektedir. Ayrıca yine Köroğlu adında yiğit bir ozanın 16. yüzyılın sonlarına doğru Özdemiroğlu Osman Paşa'nın emrinde İran Seferi’ne katıldığı söylenmektedir. Ancak destan kahramanı Köroğlu ile bunların aynı kişiler olup olmadığı belli değildir.


Öte yandan Köroğlu Destanı’nın çeşitli kollarının (24 kol) Doğu Anadolu’nun Yukarı Aras bölümünde (özellik’e Kars ilinde) Azeri Türkleri arasında yaygın bulunması, yer ve kişi adlarıyla belgelenmesi Köroğlu’nun bu yörede yaşadığı izlenimini vermektedir. Buna göre Köroğlu’nun Anadolu celalileri ile ilintisi yoktur. Yaşamı destanlaşan Koroğlu Horasanlı olup Karakoyunlu Türkmenlerindendir. Bu Türkmenler Arpaçay ve Yukarı ve Aras boylarında İÖ 5. yüzyıldan başlayarak Osmanlı dönemine kadar Ortodoks Bizans’a ve Zerdüşti-Mazdeki Sasanilere karşı Gregoryen Ermeni ve Gürcüleri korudular.

Bu Türkmenlerin destanı Köroğlu Destanı halinde o yörede doğdu, gelişti, yaşadı. Günümüzde de yaşamaktadır. 16. yüzyıldan sonra Osmanlı egemenliğinin yaygınlaşmasıyla Osmanlı sınırları içinde destanın taklitçileri ortaya çıktı. Destan Anadolu’ya yayılırken yeni ve yerli kılığa büründü, Sivas’ta ya da Bolu’da geçmiş gibi biçimlendirildi.

Tarihteki yeri ve kişiliği ne olursa olsun Köroğlu Türk halkının gözünde yiğit bir insandır. İyiliksever bir kişidir, güçsüzleri korur, halka zulmeden beylere gözdağı verir. Aynı zamanda bir gönül adamıdır, duygulu ve insancıldır, saz çalar, türkü söyler.

Anadolu’da anlatılan Köroğlu öyküsü özet olarak şöyledir: Cins at meraklısı bir kişi olan Bolu Beyi, seyislerinden Yusuf’u yöreyi dolaşıp cins taylar alması için görevlendirir. Yusuf, Fırat lrmağı’ndan çıkarak oradaki bir kısrağa aşan kutsal aygırın dölü olan bir tay bulup alır. Tay gösterişsizdir, ancak ilerde çok güzel bir tay olacaktır. Bey bu gösterişsiz ve cılız hayvanı görünce Yusufa kızar.

Zaten acımasız ve sert bir kişidir, ceza olsun diye Yusuf’un gözlerine mil çektirir, tayı da kendisine verip yanından kovar. Yusuf tayı ile birlikte Sivas yöresine gider. Oğlu Ruşen Ali büyüyünce başından geçenleri ona anlatır. Tayı birlikte bakıp büyütürler. Yusuf oğluna Fırat’ın üç parça köpük getireceğini, kendisini su başına götürmesini söyler.

Bu köpükleri içince hem gözleri açı1acak hem de Bolu Beyi’nden öç alabilmesi için gençleşip güçlenecektir. Sihirli köpükler görününce Ruşen Ali dayanamayarak köpükleri kendisi içer. Babası üzülürse de oğlunun kendi öcünü alacağı için teselli bulur. Ruşen Ali’ye üç köpükten biri sonsuz yaşama gücü, biri yiğitlik, biri de saz çalıp türkü söyleme yeteneği vermiştir.

Yusuf öldükten sonra Ruşen Ali kır atı ile dağa çıkar, yol keserek geleni geçeni soyar, çevresine kendisi gibi insanlar toplar. Babasının körlüğünden ötürü adı “Köroğlu”na çıkar. Köroğlu, Çamlıbel’de bir kale yaptırır, kendisine bağlı olanlardan küçük bir ordu, vurucu bir güç kurar.

Zalimlerden, zenginlerden çalıp çırptığını, kervanlardan vurup aldıklarını köylülere ve yoksullara dağıtır, aynı zamanda ordusunun geçimini sağlar. Bu küçük kuvveti ile üstüne gönderilen kuvvetleri bozguna uğratır. Bir ara İstanbul kasapbaşının oğlu Ayvaz’ı kaçırır. Sevimli bir oğlan olan Ayvaz’ı yanında yetiştirip büyütür, evlat edinir.

Bolu Bey’inden babasının öcünü alır, onun kuvvetlerini her zaman yener. Bey’in bacısı Döne hanımı kaçırıp onunla evlenir. Sonunda delikli demir (tüfek) icat edilince mertlik ortadan kalkar, eski yiğitlik geleneği bozulur, kılıç kalkan işe yaramaz olur. Bunu gören Köroğlu, beylerini toplar, onlara dağılmalarını söyler, kendisi de ortadan kaybolur. Ondan sonra yirmi dört kol halinde beylerin öyküleri başlar.