Komünizm nedir ne anlama gelir ne zaman nasıl ortaya çıktı nasıl bir yönetim şeklidir? öncüleri ve tarihçesi

KOMÜNİZM üretim araçlarının ortaklaşa kullanıldığı ve özel mülkiyetin bulunmadığı bir toplum kurma amacına yönelik düşünce akımı. İlerde gerçekleşeceği varsayılan bu toplumda “herkes yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” ilkesi geçerli olacaktır. Yani toplumda her birey kişisel yetenekleri elverdiğince çalışacak, toplumun ürettiği mal ve hizmetlere katkıda bulunacak, bunun karşılığı olarak da gereksinme duyduğu şeyleri alacaktır.


Tarihçe. İÖ 4. yüzyıldan bu yana çeşitli düşünürler zaman zaman komünizmin ilkel biçimi sayılabilecek bir takım düşünceleri savundular, hatta bazıları bunu uygulamaya bile kalkıştılar. Kapitalizmin gelişmesinin sonucu olan Sanayi Devriminden sonra 19. yüzyılda bazı düşünürler (Owen, Saint Simon, Fourier vb.) bu düşünce akımını daha da geliştirdiler.

Ancak komünizmin gerçek öncüleri Karl Marx ve Friedrich Engels’dir. Bu iki düşünür tarihteki sosyal ve ekonomik olayları inceleyerek, doğa bilimlerindeki gelişmeleri göz önünde tutarak felsefi, ekonomik ve sosyal olayları açıklayan sosyalist öğretiyi ileri sürdüler.

19. yüzyıldaki komünist düşünce akımlarına, Engels’in deyimiyle ütopik (hayalci) sosyalizm denir. Marx ve Engels’in ileri sürdükleri öğretiye de, olayları bilimsel gözle incelediklerinden ötürü bilimsel sosyalizm adı verilir. Bu düşünürler yayımladıkları kitap ve yazılarla felsefi (diyalektik maddecilik) ekonomik ve sosyal görüşlerini açıklamışlardır.

Bu düşünceye göre tarihteki olayların asıl nedeni ezilen sınıflara ezen sınıfların arasında geçen sınıf mücadeleleridir. Bu nedenle de ezilen sınıf olan işçi sınıfı kendisi gibi ezilmekte olan yoksul köylüleri de yanına alarak iktidarı ele geçirecektir. Marx ve Engels’ten sonra komünizmin en büyük kuramcısı SSCB’nin kurucusu Vladimir İliç Ulyanov Lenin’dir, Marx ve Engels’in temel görüşlerini çağın koşullarına uyarlayarak bu öğretiye katkıda bulundu.

Lenin. Marx’ın beklediğinin aksine işçi devriminin sanayileşmiş ülkelerde değil, ezilen ve geri kalmış olan ülkelerde meydana geleceğini öne sürdü. İkinci Dünya Savaşından sonra komünizmi benimseyen ülkeler çoğaldı. Bununla birlikte komünist partileri ve komünist liderleri arasında sonradan görüş ayrılıkları  doğdu.

Görüş ayrılıkları iktidarı ele geçirme ve iktidarı ele geçirdikten sonra izlenecek yolla ilgili idi. Bu görüş ayrılıkları o kadar derinleşti ki, komünizmin kuramcıları hatta sosyalist ülkelerin yöneticileri birbirlerini çok sert bir dille suçlamaya başladılar. Özellikle Çin Halk Cumhuriyeti ve Sovyetler Birliği arasındaki ilişkiler bu yüzden çok gerginleşti. Bundan başka çeşitli ülkelerdeki komünist partiler arasında da görüş ayrılıkları ortaya çıktı.

İkinci Dünya Savaşından sonra bazı ülkeler kendine özgü komünizm uygulamasına giriştiler (Yugoslavya, Arnavutluk, vb.). Öte yandan komünist ülkeler ile kapitalist ülkeler arasındaki rekabet de her alanda (teknik, sportif, ideolojik, siyasi) doruk noktasına ulaştı. Kapitalist ülkeler ve kuramcılar bu görüş ayrılıklarını da vurgulayarak komünizmin bireysel özgürlükleri yok ettiğini, kişisel girişime yer verilmemesi nedeniyle sosyalist ekonomilerin başarılı olamadığını öne sürdüler.

Komünist partilerce yönetilen ülkeler, sanayi, bilim ve teknik alanlarda ilerleme gösterdiler. Ancak hızlı sanayileşmenin ve tüketim mallarının yeterince üretilmemesinin sonucu olarak bazı sosyalist ülkelerde tüketim maddeleri darlığı ve bürokrasinin yaygınlaşması gibi sorunlarla karşılaşıldı.

1970'li yıllarda bazı Batı Avrupalı komünist partiler (İtalyan, İspanyol, Fransız) bilimsel sosyalizmin temel görüşlerinden bazılarını (proletarya diktatörlüğü vb.) kabul etmeyerek Avrupa komünizmi adı altında yeni bir akım oluşturdular. Bu akım taraftarları klasik görüşün tersine, seçimle işbaşına gelebileceklerini, eğer seçimlerden yenik çıkarlarsa iktidardan çekilebileceklerini ileri sürdüler. Ancak değişen siyasal gelişmeler karşısında farklı tavır takındıklarından tam bir görüş birliğine varamadılar.