İPEK dut yaprağı ile beslenen ipekböceğinin (Bombyx mori’nin tırtılı) salgıladığı parlak iplik. Yaz başında yumurtadan çıkarak dut yaprağı ile beslenen tırtıllar, birkaç kez deri değiştirip yeterince büyüdükten sonra, krizalit olup içinde başkalaşma geçirmek üzere iplik salgılayıp kendilerine koza yaparlar.
İpek böceğinin sıvı olarak salgıladığı iplik havayla karşılaşınca katılaşarak ipek halini alır. Her kozayı oluşturan ipliğin boyu 800 - 1200 m. arasındadır. Eğer kozanın içindeki ipekböceği zamanında boğularak öldürülmezse başkalaşmasını tamamlayarak kelebek haline gelir ve kozayı delerek dışarı çıkar. Bu durumda iplikler birçok yerinden kesilmiş olacağı için işe yaramaz.
Bu nedenle krizalitler kelebeğe dönüşerek kozayı delip çıkmadan önce boğma işlemi yapılır. Boğma için çeşitli yöntemler kullanılır: Sıcak suda haşlama, kızgın buharla boğma, yakmayan fırınlarda yüksek ısıda tutma, vb.
İpek ipliğinin kalınlığı 14 mikron kadardır. Bu kadar ince iplikle dokuma yapılamayacağından, iplikler kozadan çözülürken birkaç koza birden aynı anda çözülerek ipek telleri birleştirilip tek bir iplik halinde kaynaştırılır. Ham iken kirli beyaz renkte olan ipek telleri bir dizi işlemden geçirildikten sonra beyazlaşır ve istenilen renge boyanır.
Bu ipliklerle yapılan kumaşlar benzersiz bir yumuşaklıkta ve parlaklıkta olur. İpeğin kendine özgü bir sağlamlığı ve esnekliği vardır. Yapay ve sentetik ipliklerin (naylon, tergal, rayon, vb.) rekabetine karşın doğal ipek günümüzde de üstünlüğünü korumaktadır. Japonya, Çin, Hindistan ve Rusya ipek üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleridir.
İpeğin günümüzden 4.500 yıl kadar önce Çin’de üretilmekte olduğu bilinmektedir. İpekböceğinin Çin dışına çıkarılması yasaktı ve çıkarmaya girişenlerin cezası ölümdü. Bizans rahipleri İS 555 yılında ipekböceği yumurtalarını bir bastonun içinde gizleyerek Çin’den Anadolu’ya getirmiş, önce Bursa yöresinde yetiştirmişlerdir. Marmara yöresinde gelişen ipekböcekçiliği Anadolu’dan Yunanistan’a, 12. yüzyılda da buradan diğer Avrupa ülkelerine geçmiştir.
İpek böceğinin sıvı olarak salgıladığı iplik havayla karşılaşınca katılaşarak ipek halini alır. Her kozayı oluşturan ipliğin boyu 800 - 1200 m. arasındadır. Eğer kozanın içindeki ipekböceği zamanında boğularak öldürülmezse başkalaşmasını tamamlayarak kelebek haline gelir ve kozayı delerek dışarı çıkar. Bu durumda iplikler birçok yerinden kesilmiş olacağı için işe yaramaz.
Bu nedenle krizalitler kelebeğe dönüşerek kozayı delip çıkmadan önce boğma işlemi yapılır. Boğma için çeşitli yöntemler kullanılır: Sıcak suda haşlama, kızgın buharla boğma, yakmayan fırınlarda yüksek ısıda tutma, vb.
İpek ipliğinin kalınlığı 14 mikron kadardır. Bu kadar ince iplikle dokuma yapılamayacağından, iplikler kozadan çözülürken birkaç koza birden aynı anda çözülerek ipek telleri birleştirilip tek bir iplik halinde kaynaştırılır. Ham iken kirli beyaz renkte olan ipek telleri bir dizi işlemden geçirildikten sonra beyazlaşır ve istenilen renge boyanır.
Bu ipliklerle yapılan kumaşlar benzersiz bir yumuşaklıkta ve parlaklıkta olur. İpeğin kendine özgü bir sağlamlığı ve esnekliği vardır. Yapay ve sentetik ipliklerin (naylon, tergal, rayon, vb.) rekabetine karşın doğal ipek günümüzde de üstünlüğünü korumaktadır. Japonya, Çin, Hindistan ve Rusya ipek üretiminde dünyanın önde gelen ülkeleridir.
İpeğin günümüzden 4.500 yıl kadar önce Çin’de üretilmekte olduğu bilinmektedir. İpekböceğinin Çin dışına çıkarılması yasaktı ve çıkarmaya girişenlerin cezası ölümdü. Bizans rahipleri İS 555 yılında ipekböceği yumurtalarını bir bastonun içinde gizleyerek Çin’den Anadolu’ya getirmiş, önce Bursa yöresinde yetiştirmişlerdir. Marmara yöresinde gelişen ipekböcekçiliği Anadolu’dan Yunanistan’a, 12. yüzyılda da buradan diğer Avrupa ülkelerine geçmiştir.