GÖÇ DESTANI eski bir Türk destanı. Kaynaklara göre Uygurların (bir Türk boyu) yaşadığı ilde Hulin adında bir dağ, bu dağda kutsal bir ağaç vardır. Bir gün bu ağacın üstüne gökten mavi bir ışık iner. Ağaç bu ışıktan gebe kalır. Bir süre sonra ağaç beş çocuk doğurur: Sungur Tigin, Kutur Tigin, Türek Tigin, Ur Tigin, Bögü Tigin.
Uygurlar bunlardan birini hakan seçmek isterler. Zeka, güzellik ve yetenekçe üstün buldukları en küçük kardeşi, yani Bögü Tigin'i hakan seçerler. Uygur Devleti onun zamanında kurulur, gelişip genişler. Ardı ardına birçok hakan gelip geçer.
Bunlardan Gali Tigin Uygurlarla Çinliler arasındaki düşmanlığı kaldırmak ister. Bunun için de bir Çin prensesi ile evlenmeye karar verir. Bu kıza karşılık Çinliler, kutsal dağdaki kutsal kayanın verilmesini isterler. Hakan da bunda bir sakınca görmez. Kaya çok büyüktür. Çinliler çevresinde büyük bir ateş yakarak kayayı önce ısıtırlar, sonra sirke dökerek parçalarlar. Böylece taşınması kolaylaşınca parçaları arabalara yükleyerek Çin'e götürürler. Tılsımlı kayanın gitmesi Uygurlar için felaket olur. Kağan ölür, kıtlık, yokluk, hastalık ülkeyi kasıp kavurur.
Bunun üzerine Uygur ilindeki bütün canlılar, evcil ve yabani hayvanlar, kuşlar, analarından yeni doğmuş çocuklar hep birden “Göç, göç, göç” diye haykırmaya başlarlar. Bu sesler bütün yurdu kaplayan dayanılmaz bir uğultu halini alır. Uygurlar yeni kağanlarının emrinde ana yurtlarını bırakarak göçe başlarlar. Her durdukları yerde aynı uğultuyu duyunca yeniden yola koyulurlar. Böylece Beşbalık yöresine varırlar. Burada göç uğultusu kesilir. Bunun üzerine Uygurlar buraya yerleşip kendilerine yurt edinirler.
Uygurlar bunlardan birini hakan seçmek isterler. Zeka, güzellik ve yetenekçe üstün buldukları en küçük kardeşi, yani Bögü Tigin'i hakan seçerler. Uygur Devleti onun zamanında kurulur, gelişip genişler. Ardı ardına birçok hakan gelip geçer.
Bunlardan Gali Tigin Uygurlarla Çinliler arasındaki düşmanlığı kaldırmak ister. Bunun için de bir Çin prensesi ile evlenmeye karar verir. Bu kıza karşılık Çinliler, kutsal dağdaki kutsal kayanın verilmesini isterler. Hakan da bunda bir sakınca görmez. Kaya çok büyüktür. Çinliler çevresinde büyük bir ateş yakarak kayayı önce ısıtırlar, sonra sirke dökerek parçalarlar. Böylece taşınması kolaylaşınca parçaları arabalara yükleyerek Çin'e götürürler. Tılsımlı kayanın gitmesi Uygurlar için felaket olur. Kağan ölür, kıtlık, yokluk, hastalık ülkeyi kasıp kavurur.
Bunun üzerine Uygur ilindeki bütün canlılar, evcil ve yabani hayvanlar, kuşlar, analarından yeni doğmuş çocuklar hep birden “Göç, göç, göç” diye haykırmaya başlarlar. Bu sesler bütün yurdu kaplayan dayanılmaz bir uğultu halini alır. Uygurlar yeni kağanlarının emrinde ana yurtlarını bırakarak göçe başlarlar. Her durdukları yerde aynı uğultuyu duyunca yeniden yola koyulurlar. Böylece Beşbalık yöresine varırlar. Burada göç uğultusu kesilir. Bunun üzerine Uygurlar buraya yerleşip kendilerine yurt edinirler.